Urgan

   Kulağında,babasının kendini acındırdığı cümleleri vardı. Mert her daim başı dik durmaya çalışmıştı,hayatın sillelerine karşın.Beynini sürekli rahatsız ediyordu babasının söyledikleri..



   'Okul okuyamadım.Bana göre değildi.11yaşında başladım ben çalışmaya Mert. Babamın bana davrandığı gibi davranmamaya çalıştım size.Ben çalışıyordum,babam maaşımı gelip patrondan alıp yiyordu.Ben askere gidene kadar dayak yedim ve çalışıp para yüzü göremedim.Hiç unutmam babam bir kere kız arkadaşımın göz önünde beni tekme tokat dövmüştü.'

  Aslında her konuştuğunda bir nebze hak veriyordu Mert babasına.Tabi bu durum babasının kendini her defasında başka bir konuda hayal kırıklığına uğratması ve azarlamasıyla sona eriyordu.Mert liseyi bitirmişti.Babası oldukça huysuz ve düşüncesiz olmuş eve ekmek getirmiyordu artık.İçki içmiyordu ama bulduğu her parayı ailesi aç veya huzursuz kalmasına rağmen sigaraya yatırıyordu.

  'Ben babamdan hiç sevgi görmedim.Siz öyle büyüyün istemedim.' Bu cümleler tekrarlanıyordu Mert'in beyninde.Peki ya bu yaptığı neydi?Mert şiir yazıyordu.'Karalıyorum bir şeyler ya önemli değil.' diyordu soranlara ve okuyup onu takdir edenlere. Mert hep yaşamaktan korkmuştu babası yüzünden.Lise bitmesine rağmen gerek lise hayatı boyunca,gerekse sonrasında hiçbir kıza açılamamıştı.Oysa o kızlardan herhangi birine yazdığı tek bir şiiri bile okutsa,bu yeterli olurdu. Geçirdiği hastalığın omuzlarına bindirdiği yükten dolayı bir omzu daha aşağıdaydı diğerine göre ve sol bacağı artık sağ bacağı kadar canlı değildi.Hastalığı sırasında bir tek babasını görmek istememişti.Aslında hiç kimseyi istememişti.Hemşirelerin sıcak günaydınları ona iyi gelmiyordu.Soluk yüzü yine de nazik bir tebessümle karşılık veriyordu hemşirelere.Yalnız kalmayı seviyordu Mert,yalnız kalmaktan korktuğu halde.Gece nöbetler geçiriyordu kabuslar eşliğinde.Fazla kilo vermişti ve vücudu artık günde üç serum ağrı kesici ve birtakım haplarla uyuşmadan ona rahatlık vermiyordu.Her gece elleri kenetli uyanıyordu.Canı yanıyordu 'Bu kez kazandın Tanrım!' diyordu,yağmurun penceresine bıraktığı buğunun arasından ağaçların kapladığı gökyüzüne bakarak. Mert hiçbir zaman dinsel açıdan doyuramamıştı kendini çünkü babasının tezatlıkları arasında din de vardı.Mert bir şiirinde açıkça belli etmişti.

                      Yüzü koyun uyumak varken
                       Huzurdan uzak geceler bana hediye
                       Onun kadar sevemedin beni sanırım
                       Pes ediyorum o halde
                      Bu kez sen kazandın Tanrım

  Hastalığı git gide ilerlemişti.Onu sevenler ve laf olmasın diye hastaneye gelip gidenlerle mecburiyetten görüşüyordu.Artık yataktan kalkacak dermanı aramıyordu.Canı yanmıyordu bile.Babasının gelip gidip attığı nutuklar daha bir kızdırıyordu onu.'Mert oyuncu olacağım buradan çıkınca.' demişti. Babası ise onun çalışıp aileye bakması gerektiğini söylemişti.Mert zar zor hayallerini savunurken babasının üzerine yürümüştü ve babası can havliyle itince yatağa tekrar düşmüştü Mert. İyice içine kapanmaya başlamıştı o da dahil herkes durumun farkındaydı.Ne o hastaneden çıkabilecek kadar iyiye gidiyordu durumu,ne de oyuncu olabilecek kadar hafızası kuvvetliydi artık.Mert köşe bucak şiirlerini yazıp kaçırıyordu herkesten.Kimse onu anlamayacaktı okusa da . Çöp kovası dolup taşıyordu şiir yığınlarıyla.Bir gün genç hemşire şiirlere denk gelmiş,eve gidip parça parça birleştirmişti.Mert'e bir cesaret 'Günaydın Mert bugün daha iyi görünüyorsun.' dedi.Mert sıcak(olabildiği kadar) bir tebessümle  karşılık verdi ve gözlerini devirdi ona katılmak istercesine.Şiirleri ondan izinsiz evde bir bütün haline getirdiğini söyleyen hemşireye kızmadı.'İstersen sende dursun.Zaten hiçbirinin bir değeri yok.' diyebildi sadece.

  Mert 'Bir gün öleceksem basit olmamalı.Kendi kararımla yaşayamadım en azından kendi kararımla öleyim.' demişti kendi kendine. Bu cümlesi aklına geldi ve bir gün hemşiresinden durumunu öğrenmeye çalıştı.Genç kızın  'Gittikçe iyiye gidiyor durumunuz.Buradan çıktığınızda belki bu genç kıza bir kahve ısmarlarsınız .' derken ki telaşı ve gizlemeye çalıştığı nemli gözleri, her şeyi açıklıyordu.Mert 'Bu dünyadaki mağlubiyetimi ben ilan edeceğim.' diyerek bir plan yaptı kafasında.
Hemşire son bir haftadır her gece gönüllü olarak nöbete kalıyordu Mert için. Ama bu gece babasının itirazı üzerine kız evine gitmek zorunda kalmıştı.Gitmeden Mert'e uğramış 'Yarın sana kurabiye yapıp getireceğim.Beceremezsem sakın ola kızma ve belli etme.' demişti sıcak tebessümüyle.Mert son kez bakmıştı kendisine bu kadar şefkat ve sevgi ile yaklaşan tek kızın yüzüne.Aklında kalan son yüz onunki olsun istemişti içten içe.Herkes uykuya dalmış hemşireler kontrollerini yapıp odalarına çekilmişken Mert yatağın kenarlarını özenle müdafaa eden kalın kumaşları hazırlamıştı.Kendini asacaktı Mert ve son verecekti hayatına Tanrıdan önce.İlaçların zihnine uyguladığı yoğun uyuşukluk onu hayli güçsüz bırakmıştı. Elini kaldıramayacak kadar halsiz düşmüştü.Tedavisi ilerledğinden dozu arttırmıştı doktorlar.Mert gözleri tavanda ipi asacağı yere baka baka uyuyakaldı.Sabah 6'da artık bir rutin haline gelen röntgen ve kahvaltı için uyanmıştı Mert.Röntgenden dönerken iki hemşirenin fısıldaşmasını duydu 'Bu doğru mu ya ? Sibel 307'deki çocuğu mu seviyormuş?' 'Evet hatta geçen gün bana onun yazdığı şiirleri biriktirdiğini ve hastaneden taburcu olduğu gün bir defter halinde ona sunacağını söyledi.Çok heyecanlıydı,resmen gözleri parlıyordu.' 'Ama o çocuk...' Mert cümlenin devamını biliyordu,hızla uzaklaştı oradan çünkü Mert her daim kızmıştı doğruyu bir tek onlar biliyormuş gibi yerli yersiz dile getirenlere.Sibel de biliyordu doğruyu ama direnç gösterebilirse Mert'in bu hastalığı yeneceğini de duymuştu ki Mert henüz direnç göstermemiş doktorlar da onun için gün saymaya başlamışlardı.Mert kahvaltı yaparken Sibel'i düşündü,onun her daim umutla bakan gözlerini.Mert yaşamak için bir amaç aramayı saçma bulmuştu hep.Ama ölmemek için ya da ölümden vazgeçmek için bir amacı vardı.Kendisine sunamadığı bir hayat yüzünden ölüme koşup bir de ona inanan ve tek ümitli insan olan Sibel'i bırakamazdı.Evet Sibel'e hiçbir ümit vermemişti.Bu yüzden suçlu hissedemezdi.Ama babasının onu her defasında hayal kırıklığına uğratması geldi aklına.Mert daha önce kimseyi yarı yolda bırakmamış,kimsenin hayallerini yıkmamıştı.Çünkü kimse daha önce ona ümit bağlamamıştı.
    Düşüne düşüne Sibel'in hislerine kalan ömrünce karşılık vermeye karar verdi.Bir insanın gülümseme sebebi olabilmek duygusunu tadabilirdi belki de ölmeden.Kahvaltısını  heyecanının da beslediği bir iştahsızlıkla yarıda bıraktı. Sibel 9'da işbaşı yapacaktı.Birkaç satır bıraktı o geldiğinde ona okuma  niyetiyle.


Avuçlarıma bırakmışsın gitmeden sıcaklığını
Üşütmedi bu kez sabahım
Oradan biliyorum
Ben yolları aşıp gelmeni bekliyorum
Kimse duymuyorken beni
Sen kulak kabartmışsın meğer
Her nefeste minnetle doluyorum

  Gücünü toparlayıp Sibel'in geleceği koridoru izlemeye başladı.Sanki bugün Mert'in onu böyle karşılayacağını bilirmişçesine özenle giyinmişti Sibel.Aslında Sibel her gün Mert için bakımlı gelirdi hastaneye ama Mert bunu ilk kez bugün fark etmişti. Sibel'in getirdiği kurabiyeleri öğlen birlikte yediler.Mert'in açıkça gösterdiği ilgi Sibel'i çok mutlu etmişti.Günden güne toparlanmaya başladı Mert. Artık bahçeye çıkıp her gün bir saat Sibel'in yardımını alıp yürüyor bazı günler Sibel'i gün bitiminde hastanenin kapısına kadar geçiriyordu Sibel'in karşı çıkmasına rağmen.Bazı günler dertli iki arkadaş oluyorlar,bazı günler ise iki küçük çocuk oluyorlardı.Mert babasını anlatırken içindeki yaraya dokunuyor ve Sibel'in omzunda ağlamaya başlıyordu.Yaşadıkları şeye bir isim konduramamışlar ama bir o kadar da sahiplenmişlerdi birbirlerini.

    Mert taburcu olmuştu aylar sonra.Hastane günleri sona ermişti.Babası Mert'in yazdığı birkaç satır sonrası ağır gelen gerçekler yüzünden kendini asmıştı.

  Benim bir masal kahramanım bile olmadı 
  Korktum sana benzemesinden
 Gönül koymadım sana
 Nasıl yapardım ki?
  Sen  bana
 Kabus oldun 
 Hayal kırıklığı oldun
Hiç oldun da
Kahramanım olamadın baba

 Mert üzülememişti.Sadece koca bir ömrün,hiç yaşanmadan bitmesine hayret etmiş ve onun gibi olmak istemediğini sayıklamaya başlamıştı.Sibel deniz kenarına geldiklerinde susup denizi izleyen Mert'e sokuldu,kapadı gözlerini..

  'Hep yanında olacağım adam,varlığım yeryüzünden yok olana dek.'


  Yıllar geçmesine rağmen birbirlerine bakışları değişmemişti.Mert babası gibi olmamıştı.Huzur veriyordu sevdiği kadına.Yazmayı bırakmamış,birkaç yayın evi ile anlaşmıştı.İki romanı basılmıştı.Sibel Mert'in başarısıyla gururlanıyordu.Her geçen gün bir başka yazı yazıyordu Mert.Sibel bunun ona iyi geldiğini bildiğinden sesini çıkarmıyordu pek.Bir gece Mert yüksek sesle yazdığı son şiiri okudu..

  Urgan


Kulak veriyorum sesine benzeyen şarkılara
Beni çağırıyorlar,biliyorum
Nefesin tenime değdiğinden beri 
Sen soluyorum
Soluyor içimdeki mevsimlik çiçekler,hissediyorum
Affet beni kadın
Seni bu gece son kez öpüyorum dudaklarından
Saçların,urganım olsun diye dua ediyorum
Ölürken dahi sen kokmak istiyorum çünkü

 Derin bir sessizlik içinde sokuldu Mert Sibel'e.Sibel anlam veremedi.Gece boyunca uyku girmedi gözüne.Tam uykuya dalacakken Mert'in krizinin başladığını gördü.Hem de yıllar sonra gelen bu krizi hastane günlerinden anımsıyordu.Hastaneye kaldırdı Mert'i apar topar.Gözyaşları dinmek bilmiyordu korkudan.Mert içeri alındıktan sonra diz çöktü bir köşeye.İçinde binbir türlü korku senaryosu vardı.Öyle seviyordu ki Mert'i,bir gün olsun ayrı bir gün geçirmemişlerdi. Sabaha kadar doktorlardan bir haber bekledi.Hastanede çalıştığından,yüz siması tanıdık doktor içeriden çıktı.
'Sanırım bunu biliyorduk hepimiz.Yıllar önce kalkabilmesi bile bir mucizeydi. Tekrar geçireceği bir krize dayanamayacak kadar hasar görmüş iç organları bugüne kadar dayanabildi.Çok üzgünüm Sibel.'

Öyle değilmiş değil mi
Öyle kolayca
Öyle göründüğü gibi değilmiş
Ben yüksek doz hüzünden ölürken
Gülen siz
Dilerim gün gelir
O öyle bir adam değildi dersiniz




Next
Previous
Click here for Comments

0 yorum: