Genç bir adamken, tropiklerde dünyanın en büyüleyici yerlerinden birinde araştırmacı gazeteci olarak altı yıl süren çılgın bir maceraya atıldım. Her genç erkeğin olabileceği kadar pervasız ve aptaldım. Savaşlar işte bu nedenle oluyor. Ancak ondan sonra hiç o kadar canlı hissetmedim. Ve eve döndüğümde, bulaşık makinesini doldurmanın ilginç bir görev gibi görünmeye başladığı an hayatımın amacının giderek önemini yitirdiğini gördüm. Ve kendimi bir nevi hayatımın duvarlarını tırmalarken buldum, adeta ötesindeki daha geniş bir alana çıkış yolunu bulmaya çalışır gibi. İnanıyorum ki, ekolojik olarak sıkılmıştım. Şimdi, bundan daha zorlayıcı zamanlarda evrildik, boynuz, fildişi, köpek dişi ve pençelerden oluşan bir dünyada. Ve hala bu zamanlarda dolaşmak için gerekli korkuya, cesarete ve saldırganlığa sahibiz. Ama rahat, güvenli, kalabalık topraklarımızda, diğer insanlara zarar vermeden bunları kullanacağımız birkaç fırsatımız oluyor. Ve kendimi sürekli vurup durduğum engeller gibiydi. Belirsizliği fethetmek, sonra neyin geleceğini bilmek, bu endüstrileşmiş toplumların neredeyse en baskın amaçlarından biri olageldi, ve buna ulaşınca ya da neredeyse ulaşınca, yeni bir set karşılanmamış ihtiyaçlarla yüzyüze gelindi. Deneyim yerine güvenliğe ayrılacalık tanıdık ve bu şekilde çok şey kazandık, ancak bence kaybettik de. Şimdi, evrimsel zamanı romantize etmiyorum. Şimdiden çoğu avcı ve taş kızgın dev bir yaban öküzü arasında gerçekleşecek ölümcül bir kavganın sonucunu tahmin etmek çok zor değil. Bunun otantikliğinin peşinde de değilim. Bunu faydalı ve hatta anlaşılabilir bir kavram olarak da görmüyorum. Sadece Britanya'da sürdürebileceğimden ya da, hatta, endüstrileşmiş dünyanın çoğu parçasında yaşayacağımızdan daha zengin ve daha ham bir hayat istedim. Ve bu, tanımadığım bir kelimeyle karşılaştığımda ne aradığımı anlamaya başladığım zamandı. Ve bu kelimeyi bulur bulmaz, hayatımın geri kalanının çoğunu buna adamayı istediğimi fark ettim. Kelime, 'yeniden yabanileştirme' ve yeniden yabanileştirme henüz genç bir kelime olsa da, şimdiden bir çok tanımı var. Ancak özellikle ikisi beni cezbediyor. İlki, ekosistemlerin kitle halinde asıl şekline döndürülmesi. Geçtiğimiz yüzyılın yarısında gerçekleşen en heyecan verici bilimsel bulgu yaygın besleyici (trofik) dizilerin (kaskat) keşfiydi. Besleyici dizi, besin zincirinin en üstünde başlayan ekolojik bir süreçtir ve en alta kadar aşamalı olarak iner ve 1995 yılında kurtların yeniden ABD'deki Yellowstone Ulusal Parkı'na kazandırıldığında olanlar bunun klasik örneğidir. Şimdi, kurtların bir çok türde hayvanı öldürdüğünü biliyoruz, ama belki de farkında olmadığımız birçoğuna da yaşam verdiğidir. Tuhaf gelebilir, ama biraz daha beni dinleyin. Kurtlar gelmeden önce, 70 yıldır ortalıkta değillerdi. Onları avlayacak biri olmadığı için Yellowstone Parkı'ndaki geyiklerin sayısı giderek artmış ve artmıştı ve insanların bunu kontrol etme çabaları karşısında, bu bölgedeki bitki örtüsünün çoğunu neredeyse sonuna kadar azaltmayı başarmışlar, yalayıp bitirmişlerdi işte. Ama kurtlar gelir gelmez, sayıları az olmasına rağmen, en dikkate değer etkiyi göstermeye başladılar. İlk olarak, elbette, geyiklerden bazılarını öldürmeye başladılar, ama bu asıl mesele değildi. Daha kayda değer şekilde, geyiklerin davranışlarını radikal olarak değiştirdiler. Geyikler parkın belli bölgelerinden kaçınmaya başladılar, daha kolay tuzağa düşebilecekleri yerlerden, özellikle vadiler ve geçitlerden ve hemen sonrasında bu yerler yeniden canlanmaya başladı. Bazı bölgelerde, ağaçların yüksekliği sadece altı yıl içinde beş misli arttı. Çıplak vadi kenarları hızlı bir şekilde kavak ve söğüt ve Kanada kavağı ormanlarına dönüştü. Ve bu olur olmaz, kuşlar gelip yerleşmeye başladı. Ötücü kuşların, göçebe kuşların sayısı büyük ölçüde artmaya başladı. Kunduzların sayısı artmaya başladı, çünkü kunduzlar ağaçları yemeyi severler. Ve kunduzlar, kurtlar gibi, ekosistem mühendisleridir. Diğer türler için nişler yaratırlar. Ve nehirlerde kurdukları barajlar su samurları ve misk sıçanları ve ördekler ve balıklar ve sürüngenler ve amfibi hayvanlar için yaşam alanları sağlar. Kurtlar çakalları öldürdü ve bunun sonucu olarak, tavşanların ve farelerin sayısı artmaya başladı, bu da daha fazla doğan, daha fazla sansar, daha fazla tilki, daha fazla porsuk demekti. Kuzgunlar ve kel kartallar kurtların bıraktığı leşlerden beslenmeye geldiler. Ayılar da onlarla beslendi ve onların da popülasyonları artmaya başladı, bunun bir nedeni de, yeniden canlanan çalılarda daha fazla böğürtlen olmasıydı ve ayılar ceylanları öldürerek kurtların etkisini destekledi. Ancak bunun gerçekten ilginç hale geldiği nokta şu. Kurtlar nehirlerin davranışını değiştirdi. Daha az kıvrılmaya başladılar. Daha az erozyon vardı. Kanallar daraldı. Daha fazla gölet oluştu, daha fazla oyuk, tüm bunlar yabani yaşam alanları için harikaydı. Nehirler, kurtlara karşılık değiştiler ve bunun nedeni ormanları yeniden canlandırmak, nehir yataklarını istikrarlı hale getirmek, böylece daha az sıklıkla çökmelerini sağlamaktı, böylece nehirler kendi yollarında daha sabit hale geldi. Benzer şekilde, geyikleri bazı alanlardan sürmekle ve vadilerin kenarlarındaki bitki örtüsünün kurtarılmasıyla, daha az toprak kaybı oldu, çünkü bitki örtüsü bunu da dengeledi. Böylece kurtlar, sayıca az olsalar da, sadece Yellowstone Ulusal Parkı'nın, bu devasa toprağın, ekosistemini değiştirmekle kalmadılar aynı zamanda fiziksel coğrafyasını da dönüştürdüler. Güney okyanuslarındaki balinalar benzer yaygın etkili etkilere sahipler. Japon hükümetinin balinaları öldürmek konusunda yaptıkları mantık ötesi bahanelerden biri şöyle; 'Şey, balık ve karideslerin sayısı artacak ve sonra insanlar daha fazla yiyebilecek.' Peki, bu aptalca bir özür, ama bir anlamda mantıklı da, öyle değil mi, çünkü balinaların muazzam miktarda balık ve karidesi yiyeceğini düşüneceksiniz, yani açıkça balinaları ortadan kaldırırsak daha fazla balık ve karides olacaktır. Ama tam tersi oldu. Balinaları ortadan kaldırırsanız, karideslerin sayısı azalır. Nasil böyle bir şey mümkün olabilir? Şey, anlaşıldı ki balinalar bütün bir ekosistemin devamlılığı için yaşamsal değere sahip ve bunun nedenlerinden biri daha çok dipte beslenmeleri ve sonra suyüzüne çıkmaları ve biyologların kibar bir şekilde büyük fekal (dışkı ile ilgili) bulut dedikleri şeyi üretmeleri, suların tam yüzeyinde muazzam kaka patlamaları, yukarıda fotik alanda, yeterince ışık olduğunda fotosentezin gerçekleşmesine izin verdiği yerde ve bu büyük bulut gübreleri besin zincirinin en altındaki bitki planktonları olan fitoplanktonların büyümesini teşvik ediyor, onlar da balıkları ve karidesleri ve hatta geri kalanları besleyen zooplanktonların büyümesini teşvik ediyor. Balinaların diğer yaptığı şey de, bir su sütunu içinde dalıp çıkarken fitoplanktonları su yüzeyine doğru tekrar itiyorlar, onlar da burada yaşamaya devam edebiliyor ve üreyebiliyor. Ve ilginç bir şekilde, biliyoruz ki okyanuslardaki bitki planktonları atmosferdeki karbonu emiyor ne kadar çok bitki planktonu varsa o kadar fazla karbon emiliyor ve nihayetinde derinlere doğru süzüyorlar ve bu karbonu atmosferik sistemden çıkarıyorlar. Peki, öyle görünüyor ki, balinalar tarihsel popülasyonlarını koruyorken, muhtemelen atmosferden her yıl on milyonlarca ton karbonu ayırmaktan sorumluydular. Ve olaya bu şekilde baktığınızda, düşünüyorsunuz, bir dakika, işte kurtlar, Yellowstone Ulusal Parkı'nın fiziksel coğrafyasını değiştiryorlar. İşte balinalar, atmosferin bileşimini değiştiriyorlar. Görmeye muhtemelen başlarsınız, dünyayı ahenkli, kendini düzenleyen bir organizma olarak gören, James Lovelock'un Gaia hipotezini destekleyen delil, ekosistem düzeyinde, yığılmaya başlamıştır. Besleyici diziler bize doğal dünyanın düşündüğümüzden çok daha fazla büyüleyici ve kompleks olduğunu söylemektedir. Büyük hayvanları ortadan kaldırdığınızda büyük hayvanlarını koruyan birine göre radikal olarak farklı bir ekosistemle baş başa kalacağınızı söylemektedir. Ve bu, bana göre, kayıp türlerin yeniden takdim edilmesi için güçlü bir delil oluşturmaktadır. Yeniden yabanileştirme, bana göre, kayıp bazı bitkilerin ve hayvanların geri getirilmesidir. Çitlerin yere indirilmesi demektir, drenaj çukurlarının engellenmesi demektir, denizin bazı geniş bölgelerinde ticari balıkçılığın engellenmesi demektir, ancak diğer durumda geri çekilmektir. Doğru bir ekosistemin ya da gerçek bir türler asemblajının nasıl olması gerektiğine dair bir görüşü yoktur. Bir çalılık ya da çayırlık ya da bir yağmur ormanı ya da yosun bahçesi ya da mercan kayalığı üretmeye çalışmaz. Doğanın kararına bırakır ve doğa, genellikle, karar vermede oldukça iyidir. Şimdi, yeniden yabanileştirmenin beni ilgilendiren iki tanımı olduğundan bahsetmiştim. Bir tanesi insan yaşamını yeniden yabanileştirmek. Ve bunu medeniyete bir alternatif olarak görmüyorum. İnanıyorum ki, şimdi yaptığımız gibi gelişmiş teknolojinin imkanlarından yararlanabiliriz, ama aynı zamanda, eğer öyle seçersek, istediğimizde, daha zengin ve yabani bir maceralı yaşama sahip olabiliriz çünkü harika, yeniden yabanileşmiş yaşam alanları olacaktır. Ve bunun için imkanlar mümkün olabileceğini düşündüğünüzden çok daha hızlı gelişiyor. Bir tahmine göre, Birleşik Devletler'de, bir zamanlar ormanlaştırılan ve sonra temizlenen toprağın üçte ikisi ormancılar ve çiftçiler çekildiğinde tekrar ormanlaşmış, özellikle ülkenin doğu yarısındaki alanlar. Bir diğer tahmin de Avrupa'daki 30 milyon hektar alanın, Polonya genişliğindeki bir alanın, 2000 ve 2023 yılları arasında çiftçiler tarafından terkedileceği. Şimdi, böyle fırsatlarla karşılaşmışken, sadece kurtları, vaşakları, ayıları, kunduzları, bizonları, yaban domuzlarını, musları ve tüm diğer türleri ki zaten tüm Avrupa boyunca gayet hızlı bir şekilde hareket ediyorlarken, geri getirmeyi düşünmek biraz fazla hırs yoksunu gelmiyor mu? Belki de kayıp megafaunamızın bir kısmını geri döndürmeyi düşünmeye başlayabiliriz. Ne megafaunası, mı diyorsunuz? Her kıtanın bir tane var, Antarktika dışında. Londra'daki Trafalgar Meydanı'nda kazı yapıldığında, orada nehir çakılları bulundu, hipopotam, gergedan, fil, sırtlan, aslan kemikleriyle doluydu. Evet, bayanlar ve baylar, Trafalgar Meydanı'nda aslanlar vardı, Nelson Sütunu dikilmeden çok önce. Tüm bu türler burada yaşadı, son buzularası dönemde, ısı düzeylerinin şimdikine oldukça benzer olduğu bir dönemde. Dünyanın megafaunalarını yok eden büyük ölçüde iklim değildir. Avlanan ve yaşam alanlarını tahirp eden insan popülasyonlarının yarattığı baskıdır bunu yapan. Ve öyle de olsa, şimdiki ekosistemimizde büyük yaratıkların gölgelerini hala görebilirsiniz. Neden bir çok yaprak döken ağaç gövdesindeki kırılan noktadan filiz verir? Neden kabuklarının bu kadar fazla dökülmesine dayanabiliyorlar? Neden alçaktan esen sert rüzgarlara maruz kalan ve büyük kanopi ağaçlarından daha az ağırlık taşımak zorunda kalan alçak boylu ağaçlar, neden kanopi ağaçlarından çok daha çetindir ve kırılması daha zordur? Filler. Fillere adapte olmuşlardır. Avrupa'da, örneğin, düz karşı koymak için evrilmişlerdir. Asya fili ile akrabaydı, ama ılımlı bir hayvandı, ılımlı bir orman yaratığıydı. Asya filinden çok daha büyüktü. Ancak neden bizim alalade bodur ağaçlarımızdan bazıları geyiğin üzerinden atlamasına karşı koymak için fazla mühendisliği yapılmış iğnelere sahiptir? Belki de çünkü gergedanların atlamasına direnmek için evrilmişlerdir. Müthiş bir düşünce değil mi, her parka girdiğinizde ya da caddede yürüdüğünüzde ya da yapraklı bir yolda, bu büyük yaratıkların gölgelerini görebileceğiniz düşüncesi? Geçmiş ekosistemler üzerinde çalışan Paleoekoloji, bizimkinin anlaşılması için de çok önemli olan, büyülü bir krallığa girebileceğiniz bir kapı gibi hissetmenizi sağlıyor. Ve eğer elverişli olacağından bahsettiğim tür büyüklükte toprakları gözden geçiriyorsak, neden kayıp megafaunamızın bazısını yeniden kazandırmıyoruz ya da en azından her yerde nesli tükenmiş olanlara yakın olan türlerle? Neden her birimizin kapısında bir Serengeti (Tanzanya'daki ulusal park) olmasın? Ve belki yeniden yabanileştirmenin bize sunduğu en önemli şey, yaşamımızda eksik olan en önemli şey: umut. İnsanları doğal hayatı sevme ve koruma konusunda motive etmede, bir gram umut, bir ton çaresizliğe değer. Yeniden yabanileştirme hikayesi bize ekolojik değişmlerin her zaman tek yönde gerçekleşmek zorunda olmadığını söylüyor. Bize umut veriyor, sessiz baharımız gürültülü bir yaz ile değiştirilebilir.
DAHA GÜZEL BİR DÜNYA İÇİN NE YAPILABİLİR
10 Ağustos 2014 Pazar
0 yorum: